Doğal çevrenin yanı sıra görmekten mutluluk duyduğumuz ya da istemesek bile maruz kaldığımız görülecek o kadar çok nesne o kadar çok görüntü (imaj) var ki! Odalarımıza çalışma mekanlarımıza şöyle bir bakalım: Duvarlarımızda afişler ünlü sanatçılara ait ofset ya da dijital tekniklerle yeniden üretilmiş resimler (ya da gücümüz yetiyorsa 'özgün' tablolar); 'güzel tasarlanmış' çaydanlıklar telefonlar masalar sandalyeler bilgisayarlar lavabolar yüzünüze layık makyaj malzemeleri... Yetmedi: Dışarıda 'büyük ve çekici' reklam panoları son model arabalar 'bakımlı' hanımlar ve beyler etkileyici binalar bizi avlamaya çalışan albenili vitrinler meydanlarda heykeller... Televizyon ve bilgisayar ekranlarından dergi ve gazetelerden yağmur gibi gözümüze gözümüze yağan görüntüler... Etrafımızda gördüğümüz tamamen insan tarafından icat edilen nesneler ve bunların yeniden üretilmiş görüntüleri sanat ve tasarımın hangi boyutuna girer? Görsel kültür içinde 'sanat olan' ve 'sanat olmayan' arasındaki sınırın ortadan kalktığı ya da iyice muğlaklaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Artık gerçekten ikna edecek ölçütler koymak olanaksızmış gibi. Biliyoruz ki kültürel yaşantımızda hangi görüş ileri sürülürse sürülsün hangi eğilim baskın olursa olsun hiçbiri tarafsız değil. Her türlü tarafsızlık ve evrensellik iddiasının ideolojik bir kurgu olduğu aşikar. Malcolm Barnard'ın bu çalışması bir yandan görsellik sanat ve tasarımın farklı boyutlarına eğilerek aralarındaki ilişkileri açıklamayı; bir yandan da bunların anlamlarının yere zamana farklı toplumsal katmanlara ülkelere vs. göre nasıl değişebileceğini göstermeyi amaçlıyor.