İçi burkan yürek acıtan kelimeler vardır. Gelip yerleşiverirler kalbin en sızlamaya hazır noktasına. Ama ayrılığa dair olanlar hep başköşede. Veda... Neler neler anlatmaz ki tek başına bile. Ayrılık hüzün acı gitmeler yalnızlık terk edilmişlik boşluk boğazda düğümlenen hıçkırık... Bazen de bu iki hece koca bir hikâyeyi film şeridi gibi serer gözler önüne.
Her veda bahardır aslında. İlkbahar ya da sonbahar... bazen ardından dallar çiçeğe durur ısıtmaya başlar güneş; bazen iliklerimize dek üşür yaprak dökeriz.
Ama "biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız." diyen Üstad Sezai Karakoç duruşu yakışır bize en çok.
Bitenler olabilir gidenler ya da yitenler... Bir dönüm noktası olur o zaman o vedalar. Bitmek ya da el-Baki'ye tevekkül etmek arasında. Küllerinden doğan Zümrüd-ü Ankâ kuşu olmak yanıp küle dönmeye muhtaçtır çünkü...