Ashab-ı tarikat fiil söz ve hal olarak Hz. Peygamber'in (a.s.) sünnet-i seniyyesini ihya eylemek semtine giderler ve Hulefa-i raşidin'in sünnetlerine de tabi olurlar ki Hz. Peygamber (a.s.) "Sizden birinizin arzu ve düşüncesi benim getirdiklerime tabi oluncaya kadar iman etmiş olmaz" buyurduğu üzere mutasavvıflar Hz. Peygamber'in fiil söz ve hal olarak bütün getirdiklerine tabi olma hevesinde olmuşlar ve onun bütün sünnetlerini ihya eylemeye gayret göstermişlerdir. Hz. Peygamber (a.s.) "Kim benim sünnetimi ihya ederse beni ihya etmiştir. Kim beni ihya ederse beni sevmiştir. Beni seven kimse ise cennette benimle beraberdir" buyurduğu üzere meşayih-i izam ve evliyayı kiramın tümünün tarikatleri Kitab ve sünnet üzere bina olmuş ve her biri seyr ü süluklarında Hazret-i Rasul'ün ve Hulefa-i raşidin'in izinden gitmişlerdir. Velilerin sultanı ve sufilerin burhanı pirimiz Hazret-i Mevlana fiilinde ve sözünde ve her halinde Hz. Peygamber'in (s.a.v.) izini takip ederek Kitab ve sünnete tabi olmuşlardır. Nitekim Mevlana Mesnevi'de: "Yaşadığım sürece ben Kur'an'ın kölesiyim Ben Muhammed-i muhtarın yolunun toprağıyım" diye söylemişlerdir ki bu Hazret'e tabi olup iktida kılan fukara gerçekte aynı zamanda Hazret-i Muhammed Mustafa'ya iktida kılmışlardır. Ve Mevlevi tarikatinde süluk edenler aynı zamanda tarikat-ı muhammediye üzere süluk etmişlerdir. Bu tarikatın dervişlerinden bazısının görünüşte Kitab ve sünnete muhalif görünmeleri tarikatın aslına leke sürmez. Ve bu görünüşteki muhalefet ile bazısının dalaletinden ötürü tarikatın aslının ve bütün dervişlerin dalaleti gerekmez. Nitekim görünüşte şeriat ehlinden olan bazı kimselerin fısk ve dalaletinden ötürü şeriat lekelenmez. Bu sebeple şeriat ve bütün şeriat ehlinin de fasık ve dalalet ehli olması gerekmez.