Motor stop ettiği için yağmur bu kez ciddi anlamda arabayı yıkıyordu. "Sen Tanrı değilsin Duran!" diye bağırmıştı Murat ona... Sesi kulaklarında patladı bir anda... "Yasaları şiddet kullanarak uygulayamazsın!"
"Ben kimim?" diye sorguladı bir anda kendini... Murat'ın sesiyle irkilmiş ve içine dönmüştü. "Ben ne yapıyorum?"
"İçimdeki öfkeyi yok edebilmek ve huzur içinde yaşayabilmek için bileğimin gücünden daha büyük bir güce ihtiyacım var! Bir polis olarak nizami şartlarda düzeni sağlayamıyorsam o halde tek bir yol kalıyor; Muşta olarak adaleti sağlamak!"
"Ruhumun özgür kalabilmesi için suçluların cezalarını hak ettikleri şekilde bulmaları gerekiyor Batu..." dedi kararlı bir şekilde başını direksiyonun üzerinden kaldırarak... "Bir aileyi bilerek yok etmenin cezası altı ay olmamalı!" diye devam etti bu kez ses tonu içsel öfkesini vurgulamıştı. Torpido gözünden muştayı çıkardı. Eldivene gerek görmeden parmaklarına geçirdi. Metalin tenine temasıyla birlikte; bedenini ayak parmak uçlarından başlayıp saç dibine kadar yükselen bir sıcaklık kapladı. Garip bir sıcaklıktı. Huzura eren bir ölünün son nefesini verir gibiydi. Işığı gördü az ileride... Gözlerini kamaştıran ruhunu ele geçiren ışık onu kendine çekiyordu. Hipnoz olmuş gibi arabadan indi. Yağmur başından aşağıya yağarken istifini dahi bozmadan ışığa doğru yürüdü. Eli kapının tokmağına değdiğinde ışığın huzmesi bir ateş topuna dönüştü yüreğine saplandı. Daha büyük bir sıcaklık kaplamıştı bu kez bedenini... Tokmak ikinci kez tahtayı vurduğunda içerden gelen sesi duydu. Mırıltılı buğulu sarhoş... Kapı aralandı adamın yüzünü gördü göz kamaştıran ışığın ardından...