"Kendimi yolculuğunun nerede başladığını unutup istikameti olmadan sonsuza kadar dolaşıp durmakla lanetlenmiş bir adam olarak gördüm. Bir yanım geçmişin sislerine gömülüp kaybolmuştu. Ama hangi yanım? Ne kadarımın hayatta kaldığını kesin olarak söyleyemezken kaybolan yanımı nasıl hesaplayabilirdim?"
Bir Afrika halk hikâyesine göre yağmur hayat verir fakat okları nedeniyle de ölüme sebep olur.
Bağımsızlığını yeni kazanan Afrika ülkesi Madia'da bir hayat kadını boğularak ölür. Ölmeden önce onunla en son konuşan kişi Bukuru'dur. Şüpheli bulunarak hapse atılan Bukuru ifadesinde kadının boğulmadan hemen önce bir grup asker tarafından tecavüze uğradığını anlatır. Dahası davadaki tanıklığı esnasında ülkenin cumhurbaşkanının da bizzat tecavüzcü ve katil olduğunu söyler. Davayı izleyen genç gazetecilerden biri işin aslını öğrenmek için bir şekilde Bukuru'yu hapishanede ziyaret etmeye başlar. Hikâye ilerledikçe Bukuru ve genç gazeteciyi birbirlerine bağlayan kader sonunda birini ölüme diğerini yeni bir hayata sürükler.
Nijeryalı yazar Okey Ndibe Yağmurun Okları'nda insanın en ilkel duygularından yola çıkarak geniş bir toplumsal analiz yapıyor; kesişen hayatları kültürel çöküşü siyasi yozlaşmayı iktidar sahiplerini ve ezilenleri bütün çıplaklığıyla çarpıcı bir biçimde anlatıyor.