Kimi zaman yürekte çakan gizemli bir kıvılcım kocaman dünyayı harlamak için kâfidir. O kıvılcımla bir fitil bir ocak ve bir dünya tutuşur. Duygular sel olur bazı zamanlar çağıldaşır bir mecradan diğerine. Kimi Munzur olur yücelerden derin vadi boyunca kıvrım kıvrım akıp giden Fırat'ı hüzünlü bakışlarla seyre dalan kimi ise Fırat kenarındaki bir köyde üzerindeki rengârenk entarisi ile kınalı ellerini koklayarak bir türkü tutturan masum Türkmen kızı.
Duygular nereyi tatmışsa hayatın tadı orasıdır her zaman. Tandırdan yeni çıkmış sıcak bir ekmeğin arasına tulumdaki göğermiş peyniri dürüp birkaç tel yeşil soğanla yemenin hazzını Munzur'dan başkası bilemez.
Yazın güneşin kavurduğu çilli yüzlerdeki manalı ifadeyi yine zemheri ayazında parmak uçları karıncalananlar anlayabilir.
İşte o yüzdendir ki ben Sezai Aldemir'in yüreğinden dökülen bu Munzur kokulu Fırat tadında duyguları çok iyi anlayıp kendimce yorumlayabiliyorum.
Bu duyguları belki de ilk yorumlayanlardanım ve "Anadolu kültürünün kendince dizelere yansımasıdır" bu duygular diyorum.
Bir ananın ömrü vefa edip göremediği bu duyguları Yağmur ve Fırat nice yıllarda bilecekler dillerinden ve yüreklerinden eksik etmeyeceklerdir.
Yüreğin duyguların daim olsun...