Eğer ben bir hukukçuysam ilkin yalın ve "genel" bir uyarıda bulunmak zorundayım.
Devlet hukuka dayanmazsa insanı köleleştirmeye yönelir hızla yaşlanır (progeria) ve ölümcül "devlet yetmezliği" hastalığına yakalanır. Böyle bir devleti ayakta tutan biricik güç artık kaba güçtür.
Kaba güç ile meşruluk arasındaki ilişki ters orantılıdır. Kaba güç arttıkça meşruluk azalır ve gittikçe yok olur devleti de tüketir. Çünkü kaba güç ölümcüldür.
Buna karşılık devlet eğer biricik efendi olarak gerçekten yalnızca ve yalnızca hukuku tanımış hukukun üstün olduğunu içselleştirmişse o ülkede her insan özgürdür; devlet bireylere hiçbir görüşü ve inancı dayatmaz dayatamaz. Hukuksal ve ölçülü güç ile meşruluk arasındaki ilişki her zaman doğru orantılıdır.
Bu nedenlerle demokraside devletin dokunduğu her şey hukuka dönüşür. Demokraside "çok hukuk az devlet" ilkesi devletin meşruluğunun dolayısıyla gücünün temelidir. Bu temelde gelişen meşruluk katsayısı arttıkça devlet güç ve güven kazanır devleşir.
Hukukçu hukuka boyun eğmek bir başka anlatımla yasalardaki soyut hukuk düzgülerinin somut olayda nasıl uygulanacağı konusunda "hukukun dediğini söylemek" (juris dictio) dile getirmek zorundadır. Hukukçu siyasal eğilimlere ideolojilere duygulara göre değil ne pahasına olursa olsun yalnızca hukuka göre görüş belirtir. Özellikle de yargıç kendi ya da şunun bunun davasının sözcüsü değil salt hukukun sözcüsüdür.
Ben de bunu yapmaya çalıştım.
Prof. Dr. iur. Sami SELÇUK