Hikâye anlatmayı hem tutkuyla sevmek hem de neredeyse mühendis titizliğiyle öykü "çalışmak" yazmak ne yazık ki bugün çok az yazarda rastladığımız bir durum. Günümüzün hastalığı da bu değil mi zaten? Sevdiklerimize karşı savruk davranmayı marifet saymak illeti. Emre öyle değil. İşi buymuş gibi titiz iş değilmiş gibi heyecanlı ve coşkulu yazıyor. Üstelik ortaya sıkıcı öyküler çıkmıyor. Garip? Eğlenceli? Ürkütücü? Derinlikli? İronik? Şaşırtıcı? Evet evet hepsi...
Onun öykü evreninde ejderhalarla son fil sürüsünü korurken bir katliama seyirci kalan BM Barış Gücü; bir sorguda ölüp ölüp dirilen bir kurbanla Şehrazad'ın kardeşi Dünyazad üç kollu mutantlarla kızıl saçlı insanların ölümünü emreden bilgisayarlar yanyana. Ve en güzeli de bütün bu öykülerin insanlığın garip açmazlarına gözünü dikmiş bir yazarın bilgeliğiyle anlatılıyor olması.
"Alarmın ilk çalışında uyandım evet. Bir buçuk yumurta iki dilim peynir. Cüzdanım yerinde ceket janti telefonun şarjı yüzde seksen yedi. Aylardan haziran günlerden cumartesi. On altı saat oldu seni görmeyeli. İstesem de daha fazla acele edemem. Gökyüzü simetrik yer de ona paralel. Usul usul sallanıyor ağaçlar. Kavak ağaçları aynı mezarlıktakinden. Konuyu değiştiriyorum; ya değiştiremezsem?"