"Yaptığına hayran olmadığı sürece birinin yararlı şeyler yapmasını bağışlayabiliriz. Yararsız şeyler yapmanın tek bağışlanacak yanı yapanın ona kör kütük hayran olmasıdır" diyen Oscar Wilde'ın bu eserinde onun inandığı fikir Dorian'ın portresini çizen bir ressamın sanatında kendini gösterir. Fakat bu şaheser sayılacak portre sadece eşsiz güzellikteki Dorian'in resmedilmesinden ve ona hayranlığını kalemiyle sonuna kadar ortaya koyan bir ressamın sanatından ibaret değildir. Dorian'in bir dileğinin gerçekleşmesi neticesinde hayran olunacak güzellikteki genç bir adamın bir portre vesilesiyle ruhuyla yüzleşmesinin hikâyesidir bu. Ne demişti Dorian?:
"Ben yaşlanacağım ama portrem hep genç kalacak. Keşke hep genç kalacak olan ben olsaydım da portrem yaşlansaydı! Bunun için her şeyimi verirdim!"
Oscar Wilde'ın "bir ruhun hikâyesi" dediği bu eserinde ruhunu âdeta şeytana satmış bir güzelliğin dehşet verici enteresan ve bir o kadar da tesirli hikâyesi saklı... Portresinde kendi suçlarını ve günahlarını gören Dorian'in hikâyesini okurken belki başkaları da kendi günahlarıyla yüzleşecektir kim bilir!
Yayımlandığı zaman hayli tepki çeken ve birtakım sansürlere uğrayarak 1891'de yeniden basılan bu eser Belma Aksun'un tercümesiyle ve 1890'taki ilk baskısı esas alınarak okuyuculara sunuldu... Ve mütercim bu tercihinin sebebini şu sözlerle ifade etti: "Eserin ilk baskısından haberdar olmak her iyi okurun hakkıdır".