Neoliberal saldırıların dünya çapında artmasıyla birlikte yeni direniş ve kolektif karşı koyma biçimleri de ortaya çıktı. Savaşların ve kemer sıkma politikalarının yarattığı umutsuzluk havasını dağıtan işgal ve müşterekleşme hareketleri ise gün geçtikçe çoğalıyor. Dolayısıyla bu yeni hareketlerle ortaya çıkan yeni mekân politikasının altyapısını oluşturacak tarihsel ve kavramsal dayanaklar üzerine düşünmek de kaçınılmaz hale geldi. Günümüzde katı sınırları olan ayrıştırıcı ve ötekileştirici çitlenmiş mekânsal anlayışların yerini eşik mekânlarının gözenekliliğin ve geçişimliliğin aldığı kentsel müşterekleşmenin barındırdığı potansiyel giderek daha çok önem kazanıyor.
Hem kent üzerine akademik araştırmalara imza atan hem de kentsel müşterekleşme hareketleri içinde aktivist olarak rol alan Stavros Stavrides mekânı bir meta çitlenmiş bir yer ya da devletin idaresindeki bir alan olarak değil başka bir dünyaya ilişkin potansiyeller ve ipuçları barındıran müşterekler olarak ele alıyor. Stavrides ülkemizde de Gezi isyanıyla yaşanan ve pek çok kişinin hayatında silinmez izler bırakan mekânsal müşterekleşme deneyimlerinin teorik zeminini kurmaya girişiyor ve niteliklerini koruyarak süreklileşecek müşterek mekânların varlık koşullarını sorguluyor.