"Taş döşemeli yolun her iki tarafında boylu boyunca uzanan duvarları eskimiş kapıları boyasız dükkânlar ile her birinin önüne dökülmüş eski yeni eşyalarla dolu tezgâhların olduğu çarşıya bir yaz günü öğleden önce gelmişlerdi. Bozkırın kavurucu sıcağında alış veriş için dükkân dükkân gezerek bütçelerine uygun olandan alıp ihtiyaçlarına göre bir kaç eşya bakıp kısmet olursa komşu köylerden kasabaya gelen akrabalardan bir kaçını görebilmekti niyetleri. Girdikleri kumaşçı dükkânında vitrindeki elbiselere ve top top duran kumaşlara iğne oyalı eşarplara ve birbirinden güzel entarilere gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi bakmaktan kendilerini alamıyorlardı.
Ebe nine Zehra'ya doğru eğilip kısık sesle "Ne güzel canlı renkler var ahh şimdi genç olmak vardı" deyip eli ile yüzündeki kırışılıkları yokladı. Kırk yıl önceki hali geldi gözlerinin önüne. Zehra ise gülümseyerek ''Sen zaten gençsin.'' dedi. Kumaşçı kendilerinden önce gelen müşterilerine en seçkin kumaşları gösteriyordu. Özenerek indirdiği kumaşları tek tek açıp orta yaşta başı siyah tülbent ile bağlı kadına gösteriyor kadın da yanında bulanan genç bayanlara sorup beğendiğini belli etmek amacıyla bir taraftan gülümsüyor diger taraftan da kumaşları yanına doğru çekiyordu.