"Bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu
ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler
sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak
için yakındaki nehirden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Bu şekilde üst
seviyelere taşınan su bahçeleri sulayarak küçük buzullar eşliğinde teraslardan aşağıya
doğru akıyordu."
Beyaz kanatlı uzun boylu ince ve yüzleri siyah peçe ile kapalı adamlar dolaşmaktadır
şehirde. Hüseyin Gazinin yöneldiği yerde bir kenarda türbe benzeri ama etrafı açık bir
yapı vardır. İçinde göz alıcı beyaz bir at ve başında da yine kanatlı adamlardan biri vardır.
Hüseyin Gazi gülümser ve önündeki patikadan aşağı inmeye başlar ve gösterişli bir atın
bulunduğu yere doğru ilerler. Kanatlı bir adam bir elinde bu gösterişli atın yuları diğer
elinde mızrağı onu beklemektedir.
Kanatlı adam bütün heybeti azameti ve sıcak bir sesle karşılar Hüseyin Gazi' yi: "Hoş
geldin."
Hüseyin Gazi kanatlı adamın önünde durur.
"Zamanı geldi artık ha?"