Uzun florasan lambaların ardı ardına dizildiği uzunca koridorda yanımdaki hemşireyle birlikte yürümeye çalışıyorduk. Antiseptik kokusu gırtlağımı yakıyordu midemin bulandığını hissediyordum hissediyordum yine. Koridor boyunca zihnimi kurcalayan soruların altında ezilip durdum. Kendi şeytanlarımla boğuşuyordum.
Damarlarımda dolaşan sakinleştiricilerin etkisini hissediyordum hala. Sarhoş gibiydim. Yarım saate yakın oturdum salondaki kanepede. Ardından evin içerisinde dolaşmaya başladım. Tüm perdeleri çekip pencereleri açtım olağanca hızımla. Salon üç buçuk metre genişliğinde modern bir harabeydi. Sabah güneşi uğramazdı buraya. Belki üç dört gibi güneşin ardında bıraktıklarını toplardı hepsi bu.
O yanımdayken kalbim bir başka türlü çarpar gibiydi. Yan yana olmanın tutkulu heyecan verici bir yanı vardı her daim. İçten içe yaşadığım bu yoğun duyguların bir adı var mıydı bilmiyorum. Saplantı aşk ya da sevgi ya da tüm bunlardan bağımsız sadece cinsel doyum olabilirdi bu. Aslında önemsizdi bu sorunun yanıtı.
Sanki vücudumun tüm uzuvları kendilerince işler karıştırıyordu. Kalp atışlarım yavaşlamıştı ciğerlerimse suda boğulmaktan kurtulmuş gibi delice şişip sönüyordu. Gözlerim yaşarmaya başladı peşinden.
Tanrıça Hera'nın Zeus'u baştan çıkarmak için kullandığı koku neydi bilmiyorum ama Yasemin'in kokusu her ikisini kıskandıracak kadar baştan çıkarıcıydı. Aklımdaki sorular ve tüm o zırvalıklarım bir anda kaybolup gitmişti yine.