Nazarî İrfan farklı tasavvuf teorileri kendisine özgü bir terminoloji ve kavram alanı oluşturmaktadır. Bu alan bir yandan Vahdet-i vücûd ve İşrâk felsefesi gibi kanallarla şekillenmiş diğer yandan Gazzâlî ve Ebû Medyen gibi doğrudan Ehl-i Sünnet paradigması içerisinde kendisine entelektüel bir tasavvufî çevre edinmiştir. Şiî irfanı ise tasavvuf geleneğindeki önemli şahsiyetleri kendisine referans alarak Feyz-i Kâşânî Mir Damad ve Tabâtabaî gibi şahsiyetlerle tasavvufun ve hikmetin kapısını aralamak istemiştir.
Bu resimde nazarî irfana derinlik katan mutasavvıflardan bazısı hemen aklımıza gelir: Beyâzid-i Bistâmî Cüneyd-i Bağdâdî ve Hakîm et- Tirmizî... Ma'rûf-i Kerhî Hâris el-Muhâsibî Zünnûn el-Mısrî ve Hallâc-ı Mansûr... Kelâbâzî Herevî Gazzâlî Aynülkudât el-Hemedânî Sühreverdî-i Maktûl... İbnü'l-Fârız Ferîdüdîn i Attâr Mevlânâ İbnü'l-Arabî ve Molla Sadrâ...
Bu çalışma İslâm düşüncesinin pek çok konuda tohumunun atıldığı ve mayalandığı ya da reddedildiği bilgi sistemlerinin üzerinde yapılmış kuşbakışı bir seyrüseferin ifadesidir. Bu seyrüsefere Nefes-i Rahmânî Âyan-ı Sâbite Kenz-i Mahfî ve Hakikat-i Muhammediyye mutlaka eşlik etmelidir. Bu yolculuk geniş bir tasavvufî ve irfanî coğrafyanın varlığını kulağımıza fısıldar. Gazzâlî'nin ve İbnü'l-Arabî'nin soluğu Bicâye'ye Almeria'ya ve Sevilla'ya sinmiştir. Aynı soluk Şam'da Bağdat'ta Zebid'te Konya'da ve Şiraz'da farklı tonlarda da olsa karşımıza çıkar.