Kadın oyun yazarları erkek-egemen düzendeki tiyatronun tüm cinsiyetçi kalıplarına karşı özellikle geride bıraktığımız yüzyılda büyük bir mücadeleye giriştiler ve sanatın cinsiyeti üzerine sürekli tartışarak ilerlediler. Kimi kadın oyun yazarı tıpkı erkekler gibi yazabildiğini kanıtlamaya çalıştı ve eşitlik üzerinden kurdu mücadelesini. Böylece zorunlu olarak kadını nesne konumuna indirgeyen kalıp-yargıları yineleme tehlikesiyle yüz yüze geldi. Kimi kadın oyun yazarı ise kadın hakları mücadelesinin en radikal tavırlarını benimsedi ve kadının özel alana tıkılarak ikincilleştirilen değersizleştirilen ve sahnenin dışında tutulan temalarını tiyatronun kamusal alanına taşıdı. Ecriture feminine (dişil yazın) kavramıyla sözlü dilini yazıya dökme hızını artırdı.
Kadın oyun yazarları Ibsen'den önce bir bebek evine kapatılan kadının dramatik konumuna farkındaydılar. Ama tiyatro tarihine Ibsen'in adı koyu harflerle yazıldı. Kadınlar binlerce yıldır yinelenen iktidar hırs kıskançlık ve gurur gibi eril temaların karşısına annelik komşuluk kızkardeşlik ve arkadaşlık gibi özel alan bilgilerinden gelen ve bugüne dek ev içine kapatıldığı için görür.