Öğrencisine sıkıca sarıldı. Ucu beyaz lastik bir tokayla tutturulan saçının örüğünden öptü. Kız koşar adımlarla oradan uzaklaştı. Deniz bir süre arkasından baktı sonra yatağına geçip oturdu. Ne güzel hayalleri vardı Zeliha'yla ilgili. İçinde sonsuza dek uhde kalacak hayaller. Boğazında sonsuza dek yutamayacağı bir lokma asla sonunu getiremeyeceği bir şiir bitmeyecek bir yol görmeyeceği bir rüya gibi. Zeliha diye diye ölecek gibi.
Rengi parlak gümüş olan kül tablasına sigarasını söndürdü. Başını ellerinin arasına aldı şiddetli bir ağrı hissediyordu. Bir süre öyle kaldı sonra tabakadan bir sigara daha çıkarıp yaktı. Bu defa daha sakin içti. Sigarası bitince bir süredir kaynayan çaydanlığını demledi. Heyecanla geldiği köydeki bu tek göz odada son kez kaçak çay içti. Sonra yatağına uzandı ve sobasından yansıyan alevlerle gaz lambasının cılız yansımasının dansını seyre daldı. Yarın terk edeceği köydeki son uykusunu uyumak üzereydi...
Sır nedir? Kendi gerçeğinden kaçtığın bir kuyu... ya da belki de çaresizliğin cesaretsizliğin ta kendisi... tüm hayatlara gri bir bulut gibi çöken bir ayrılık... ve zamanın acımasızlığına sıkışan bir gerçek! Bu hikaye kayboluştan yeniden varoluşa uzanan bir hayat yolu... bu yolculuğa gözlerinizi kulaklarınızı kapatan her şeyden arınarak başlayın... heybenize umudu almayı da unutmayın...