"Herkes bir yerlere saklandı ben de vosvosun arkasına otların içine yattım. Bu benim arabam burası benim ormanım dedim kendime. Otların arasına yatmış kendimi gördüm. Bir kurbağa prenstim ben. Upuzun yatıyordum ayaklarımda lastik ayakkabılar. Birinin önü delik. Seni gördüm dedi prenses arabanın yanında yatıyorsun. Önümden beyaz çoraplarının pompomlarını hoplata hoplata koşup beni sobeledi. Geçtiği yerler yeni boşaltılmış çikolata kutuları gibi kokuyordu."
Bazı sorular bazı yazarlara görünmez bağlarla iliştirilmiştir. Sanki yazarın zihni bir yandan anlatmaya kurmaya devam ederken bir yandan da dilin eksik dişi arayıp durması gibi; sürekli kendi hikâyeciliğinin göğünde asılı bir soruyu kontrol edip durmaktadır. İsmail Özen için o öyle sanıyorum ki Tolstoy'dan ödünç alınmış olan "İnsan Ne İle Yaşar" sorusudur. Her öyküsüne yerli yersiz sinmiş su gibi berrak kaya gibi sarsılmaz ipek gibi yumuşak bir soru. Her hikâyede azar azar ama kararlılıkla cevap aranan bir soru. Her soru gibi aynı zamanda bir yolculuk çağrısı. Sahici dertleri olan her yazar gibi İsmail Özen de gösterişsiz görünen bir görkemle hikâye yolculuğuna devam ediyor. Bir yolculuğa ve esaslı bir soruya talipseniz Babamın Şarkısı sizin için de yazılmıştır.