Dergide bu ay Seyir Defteri'ni Ömer İdris Akdin yazdı: "Ozanın değişinde kararını bulan 'iki kapılı bir han'ın neresinde durduğumuzu bilerek. Ve her dem şeytanın bizi yokladığı tedirginliğini yaşayarak yolumuza devam ediyoruz. Her şey kendini tüketir tükettiği ile de kalmaz uçar gider ve yalnızca bu gök kubbe altında hoş bir sedadır yankılanacak olan diyerek: Herkesin her şeyi bildiği bir zamanda. Her şeyin herkesi ilgilendirdiği bir zamanda. Bilinen her şeyin herkese malum olduğu bir zamanda. Zamanın herkesi her şeyiyle derdest ettiği bir aralıkta yaşamanın sorumluluğunu kuşanarak geldik ve gidiyoruz."
Mecmuanın Orta Yeri bölümünde Selçuk Küpçük Cihan Aktaş'ı konuşturdu: "Petrol zenginliği yani çalışmadan elde edilen paranın hayrını görmüyor Müslümanlar. Hazırdan harcama üretim yoksulluğu anlamına geldiği gibi tembelliğin de sebebi. Tembellik zihinsel tembellik de... Böylelikle oluşturulmuş çıkarlar hegemonyasını değiştirmeye yanaşmıyor sistemler."
Diğer bir söyleşiyi de Muhittin Bulut Tayyip Atmaca ile yaptı: "Biz doğu medeniyetinin çocukları olarak aynı zamanda sözlü bir medeniyetin çocuklarıyız. Toylarda şölenlerde sohbetlerde ağıtlarda ninnilerde sözün özünü şiirlerle söylemişizdir. Yerinde ve zamanında bir söz söyleyebilmek için milyonlarca sözden topladığımız söz parçacıklarından aldığımız ilhamla kendi sözümüzü söyleriz."
Gökhan Akçiçek İlhan Şevket Aykut'u kaleme aldı: "1933 yılının Temmuz ayında Galatasaray Lisesi'nde bitirme sınavları yapılmaktadır. Atatürk okulu ziyaret eder. Tüm idari kadro ve öğretmenler el pençe eğilerek Atatürk'ün elini öperler biri hariç... O öğretmen sadece Atatürk ile tokalaşmakla yetinir."
Banu Özbek İnsanları Seyreden Güvercin filmini inceledi: "Vahşi şiddetin estetize edilerek makul kılınması rasyonelleşme yoluyla ilerlemenin ve evrensel addedilen kavramların güç odaklarına hizmet eder hale gelmesi uzmanlaşmayla ortaya çıkan parçacı bakış ve bu bakışın şiddeti kötülüğü suçu paylaştırarak yapılanın bütünselliğini görmeyi insani duyuşun açığa çıkmasına mahal vermemek için engellemesi sürgit zalime empatiye zorlanıp mazluma verecek bir şeyimizin kalmaması asla sanattan düşünceden bilimden bağımsız olmaz."
Lütfi Bergen Müslümanların deizmle imtihanını yazdı: "İslâm kültürünün yeniden üretilemediği görülüyor. Geleneksel hayatta din/ahlâk değerlerinin yaşam alanı mahallelerdi. Bugün "silo" tipi yaşam alanları oluşturulmaktadır. Böylece gençler ailelerinden uzakta kampüslerde yaşlılar sosyal hayatın dışında huzur evlerinde toplumdan yalıtık halde yaşamaya mecbur kalmaktadır. Bu sosyal ayrışma değerlerin nesiller arasında geçişini ve varlık bulmasını ve iyiliğin yayılmasını engellemektedir."
Mustafa Everdi: Köprüler üzerinden sanat edebiyat ve yola değindi: Maneviyatçı bir insanım ancak toplumsal sorunlar rasyonalist bir yolla halledilir dedi güvenli bir ses tınısıyla. Arada derin soluklar alsa da. Sanki içindeki aslanı taşımayan bedeni astımlı biri gibi sürekli derin nefeslerle kesik kesik konuşsa da.
İsmail Korkmaz Teknolojik Hafıza üzerinde durdu: "Teknolojik her gelişme insan beynindeki bilgi ya da yaşanmışlık potansiyelinin daha fazla işlevsel hale gelmesi demektir. Peki ama bu beyindeki potansiyel ne kadar daha bilgi ile dolabilecek kapasiteye sahip olabilir. Zaman artık sonuna geldiğinde ve bilginin o sınırsız yoğunluğa sahip olması ortadan kalktığında insanın bu tükenmiş zamanda bilgisinin durağanlaştığı bir an mümkün müdür?"
Sait Alioğlu İsfahan Şiraz ve Rakka'yı türküler üzerinden ele aldı: "Kısacası biz bu yazımızda Türkü benzeri müzik formları üzerinden Orta Asya'dan Horasan'a oradan İran sahrasına oradan da Anadolu içlerine bir yandan da Rakka'ya yine oradan ta iç ege bölgesine gidip yerleşen Türk unsurlarının dertlerini bu formlarla dile getirdiklerini ve yaşadıkları olayları kültürleştirdiklerini vurgulamaya çalıştık."