İstemsiz edindiği alışkanlığı olmuştu kaybetmek. Kararsızlığından değildi çıkmaza sürüklenmesi sadece meraklı bilinmezliğiyle kaptırmıştı kendini. Neydi aşk? Başlamadan vazgeçiş mi yoksa kaybederek kazanmak mıydı? Ölüm değildi belki onları ayıran belki de Laura'ydı sonsuza kadar onu hatırlatan.
Bir kadın... Ama öyle sıradan "Kadın" telaffuzuna eşlik edecek türde değildi varlığı. Kalbini yerinden sökecek kadar sevgiyi doruğunda yaşayan bir kadın. Kendinden çok kendinden olmayanı seven türden. Düşlere sığmayacak güzelliği ile "Bu dünyadan değil" hissi uyandıracak nitelikte bir kadın. Ve belki de abartıyı alt edecek özelliklerde.
Yaşadıklarına rağmen zamanı geriye alıp aynı acıları çekeceğini bilse de yine aynı kararı verebilecek kadar çok sevmişti. Her ne olursa olsun sonucunda Laura'nın var olma bilinci tüm acılara göz yummasını sağlıyordu.
"Soğuk bir kış günü karlar erimeye yüz tutmuş ve güneş küsmüşken yeryüzüne yaşlanmış tüm duygular beklemekteydi yaz sıcağını. Ender zamanların nazlı çiçeği gibiydi hüznü o kadar zamansız açmıştı ki hiçbir kar tanesini yakalayamayacak kadar kördü yüreği."