Riviera'da bir otel...
Otel sakinleri çalışanlar iki çocuk annesi evli bir kadın ve genç bir erkek... Kadın her şeyini bırakıp genç erkekle kaçar; geride kalanlara ise bu eylemi eleştirmek düşer. Bir iki ithamla başlayan tartışma hakaretlerin önünün alınamadığı hararetli bir kavgaya dönüşür.
Öykümüzün kahramanı bu tartışmanın tek başına kalmış tarafıdır.
Aşağılanan acımasızca nitelenen kadını savunurken şöyle der:
"Mahkemelerin bu konularda işlerini benden çok daha ciddiye aldıklarından eminim onların görevi ahlak ve gelenekleri merhamet göstermeden korumaktır; yargılamak onların işidir. Fakat ben sivil bir yurttaşım ve bir savcının rolünü gönüllü olarak benimsemek zorunda değilim. Ben savunmanın yanında olmayı yeğlerim. Başkalarını mahkûm etmektense onları anlamak için çaba harcamaktır tercihim."
Tartışmaya sonradan dahil olan ve bu tarafsız soğukkanlı yaklaşıma hayran kalan Bayan C. yıllardır içini kemiren bir hikaye anlatmaya karar verir kahramanımıza: Yaşamından yirmi dört saat götüren yirmi dört yıldır hiç aklından çıkmayan...
Bu sayede senelerdir çektiği azaptan biraz olsun kurtulacaktır belki de.
Zweig'ın bu büyülü anlatımında insanı kör eden tutkular aşkın yapısı vicdanın gücü burjuva ahlakı ve ödevleri gibi temel meselelerde amansız bir sorgulamanın içine düşeceksiniz!