Ben Gönen'de doğdum. Yirmi yıldır görmediğim bu kasaba düşümde artık bir serap gibiydi. Birçok yeri unutulan eski uzak bir rüya gibi oldu. O zaman genç bir yüzbaşı olan babamla her zaman önünden geçtiğimiz Çarşı Camii'ni karşısındaki küçük harap şadırvanı içinde binlerce kereste tomruğu yüzen nehirciği bazen yıkanmaya gittiğimiz sıcak sulu hamamın derin havuzunu şimdi hatırlamaya çalışıyorum. Ama beyaz bir unutuş dumanı önüme yığılır. Renkleri siler şekilleri kaybeder... Pek uzun gurbetlerden sonra vatanına dönen bir adam doğduğu yerin ufkunu koyu bir sis altında bulup da sevdiği şeyleri uzaktan bir an önce göremediği için nasıl hüzünlenirse ben de tıpkı böyle meraka sabırsızlığa benzer bir acı duyarım. O her akşam sürülerle mandaların ineklerin geçtiği tozlu taşsız yollar yosunlu siyah kiremitli çatılar yıkılacakmış gibi duran büyük duvarlar küçük ahşap köprüler uçsuz bucaksız tarlalar alçak çitler hep bu duman içinde erir...