Yarışma günü geldiğinde buradan kiraladığımız özel bir jet uçağına atlayıp gittik. Ülkenin havalimanına indik. Aman Allahım! Dünyanın bütün medyası orada mı birader? Bir anda üzerimize çullandılar. Ben yapılı biri olmama rağmen başımda şapka ve yüzümde geniş çerçeveli koyu camlı güneş gözlükleri olduğundan ve de medyaya fazlaca çıkıp da yüzümü eskitmediğimden dünya medyası mensuplarının arasından dikkatleri üzerime çekmeden sıyrılmayı başarabildim. Ama sevgili Afrodit'imiz öyle mi? Bir kere hiç de öyle ufak tefek çıtı pıtı değil. Maşallah görkemli mi görkemli... Bir yandan tanınmışlığı bir diğer yandan o muhteşem şeker pembesi kıyafeti tanımayanların bile başını döndürüp döndürüp bakacağı muhteşem güzelliği sempatisi kahkahaları yüzünden burnuna dayanan kameralar bir yandan; nefes alışını kaydetmeye razı mikrofonlar bir yandan... Bu da yetmezmiş gibi bir de yolculuk için gelmiş olanlardan imza almak için itişmeye başlayanlar da kalabalığı iyice artırdı. Bir de bunun üzerine bizim Afrodit'imizin o şehre geldiğini duyan... Ülkesi devlet başkanı ile... Ülkesi başbakanı da birlikte fotoğraf çektirebilmek amacı ile VIP kapısından çıkıp pat diye gelmezler mi ortalık bir anda miting alanına döndü.
Bir curcuna ki felaket! Kelimelerle anlatılmaz...
Tam beş otobüs dolusu özel kuvvetler mensupları geldi de çevre düzenini ve intizamını sağladılar.