55 yıldır AB kapısında bekleyen Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerinin incelendiği bu kitap okuyucuya farklı bir perspektif sunuyor. Çoğu uzmanın dillendirmekten uzak olduğu bu ilişki AB'nin ikircikli tavrı nedeniyle hiçbir zaman samimi bir denklemde gerçekleşemedi. 1959'da Menderes Hükümeti döneminde AT'ye başvurusunu yapan ve 1963 yılında Ankara Antlaşması ile başlayan sürecin hakkaniyet testinden geçemediği aşikâr. Bu tespiti hükümetlerin süreci yöneten siyasilerin değişmesi ama şimdiye kadar tam üyelik konusunda bir sonuç elde edilememesi de doğruluyor.
Türkiye'nin AB yolculuğunu objektif bir şekilde değerlendiren iki akademisyen tarafından hazırlanan bu eserde AB genişleme sürecinin Batı Balkan ülkelerini hedeflediği görülüyor. Süreci; siyasi askeri ekonomik bağlamlarda reel analitik ve rasyonel bir şekilde yorumlayan yazarların ortak görüşü ise oldukça anlaşılır:
Uluslararası konjonktürde büyük bir değişiklik olmaz ve AB doğudan veya güneyden büyük bir askeri güç tehdidiyle karşılaşmazsa Türkiye hiçbir zaman AB'ye tam üye olamayacak. Bu durumda AB-Türkiye ilişkisinin "Derinleştirilmiş Gümrük Birliği" ve "İmtiyazlı Ortak" şeklinde gerçekleşmesinden başka bir ihtimal bulunmuyor.