Osmanlı Devleti'nin egemen olduğu topraklar Doğu Akdeniz ağırlıklı uygarlık tarihinin geniş çerçevesini oluşturduğu için "antik kültür" ülkesidir. Bu topraklar içerisinde önemli uygarlıkların harikaları yer almaktadır. Örneğin Dünya'nın "yedi harikası" bu topraklar üzerinde yükselmiştir. Dünya'nın göz bebeği olan topraklar 15. yüzyıldan başlayarak Avrupa'nın dikkatini çekmiş ve antik kültüre duyulan ilgi bu topraklara yönelmiştir. Özellikle 19. yüzyılın başında artan arkeolojik faaliyetler Osmanlı Devleti'nin tüm topraklarına artan bir ilgi şeklinde yayılmıştır.
Osmanlı Devleti'nin ekonomik ve siyasi açıdan gittikçe zor bir sürece girmesi nedeniyle arkeoloji ile ilgilenilmemiştir. Bunun sonucunda da bu arkeolojik eserler yabancı araşmacılar tarafından yurtdışına kaçırılmıştır. Bu kültürel kaybı devlet 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde fark etmeye başlamıştır. İlk olarak 1845'de bir müze kurup topraklarında bulunan arkeolojik eserleri burada toplamak ve sergilemek çabasına girmiştir. 1869 yılında "Asar-ı Atika Nizamnamesi" adı ile bir arkeolojik eser yönetmeliği ortaya çıkmıştır. Böylece arkeolojik eserleri yasalar ile koruma altına almaya başlamıştır. Bundan sonra yayınlanacak 1874 1884 ve 1906 yönetmelikleri de bu adla çıkacaktır. Yönetmeliklerde Osmanlı Devleti'nin arkeoloji politikası daha net anlaşılmaya başlanmıştır. Yani yönetmelikler Osmanlı Devleti'nin bu konuya nasıl baktığını en net gösteren kaynaklardır.
Bugün arkeolojik eserlerle ilgili uyulan kuralların temeli Osmanlı Devleti'nin çıkardığı yönetmeliklerdir. Bu çalışma ile yönetmeliklerin içeriği ve ülke genelinde nasıl uygulandığı verilmeye çalışılmıştır. Bu da Osmanlı Devleti'nin arkeoloji politikasını açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle bu çalışmanın günümüz arkeoloji politikalarının temeline ışık tutacağını düşünmekteyiz.