"Bizler Rousseau'nun [mühtedileri] değiliz; Voltaire'in havarileri değiliz; Helvetius bizde pek ilerleme kaydedememiştir. Ateistler bizim vaizlerimiz olamaz; deliler kanun yapıcılarımız olamaz. Ahlak hususunda hiçbir keşifte bulunmadığımızı; esasen hiçbir keşifte bulunulamayacağını; keza bizler doğmadan çok önce idrakine varılmış olan devletin temel prensiplerinde ve özgürlük inancında da pek bir keşif yapmadığımızı biliyoruz. Bunların hepsi mezarımız düşüncelerimiz üzerine toprak serdiğinde ve sakin bir mezar kurallarını o cıvık lakırdımıza dayattığında düşünülecek mevzular. Biz İngiltere'de hala karnımızı deşip iç organlarımızı dışarı çıkarmadık. Hala gayemizin sadık muhafızları ve aktif gözlemcileri olan doğuştan gelen o doğal duyguları ve tüm liberal ve insanî ahlakın gerçek destekçilerini seviyor ve geliştiriyoruz. Tıpkı bir müzede tutulan dondurulmuş hayvanlar misali insanhakları konusunda önemsiz pespaye ve kıymetsiz donuk eski kağıt parçalarıyla dolduracak şekilde çekip bağlamadılar bizi. Bilgiçlik ve ihanetle bozulmamış hislerimizin hala doğallığını ve bütünlüğünümuhafaza ediyoruz. Sinelerimizde insana yakışır gerçek yürekler var. Tanrı'dan korkuyoruz; krallara saygıyla karışık bir korkuyla yaklaşıyoruz; parlamentolarımıza sevgiyle; sulh hakimlerine görev duygusuyla; papazlara saygıyla; soylulara hürmetle yaklaşıyoruz. Neden peki?..Çünkü...başka hisler sahte ve yapaydır ve zihinlerimizi yozlaştırma ahlakımızı bozma bizi rasyonel özgürlük açısından uygunsuz hale getirme; ve bize alçak ahlaksız ve hayasız bir cüretkarlığı öğreterek tatil eğlencemiz olma; hayatımız boyunca köleliği hak eden kişiler haline sokma
eğilimindedir."