Cumhuriyet'in kuruluş döneminde hukuk alanında yaşanan büyük dönüşüm insanımızın kafasında diğer devrimlere kıyasla daha belirsiz bir yerdedir. Zaten son on yıllarda toplumun kimi kesimlerinden yükselen hukuk devriminin bıçakla kesilir gibi olduğu yeni yasaların "gavurdan" alınarak topluma dayatıldığı yolundaki dedikodulara da bu belirsizlik fırsat vermiştir. Oysa 1926 Medeni Kanunu'na giden yol ondan seksen yedi yıl önce ilan edilen Gülhane Hattı Hümayunu'ndan ve elli yedi yıl önce yazılan Mecelle'den beri süregelmekte olan büyük bir uğraşın ve özverinin taşlarıyla döşenmiştir.
Bugünün dünyasında ulusların geleceği en başta bir Medeni Kanuna sahip olmalarına bunun yanında diğer tüm kanunlarının da medeni olmasına bağlıdır. Çünkü insanların medeni olmasını sağlamanın ön koşulu kuralların medeni olmasıdır. Türk toplumu da hukukçuları da bu kaçınılmaz gerçeği Cumhuriyetin ilanından çok daha önce sezmiş ve bu yolda çabalar göstermiştir. Cumhuriyet devrimleri de bu çabaların meyve verebileceği tüm fikirlerin sonunda bir araya toplanabileceği ortamı sağlamıştır.
Tarihi belgesel romanlarıyla tanıdığımız Sezen Özol bu kez bir hukuk tarihi araştırmasıyla karşımıza çıkıyor. Hukukun yozlaşmasına ve siyasallaşmasına karşı mücadele ederek geçen altmış yıllık hukukçuluk yaşamı sonunda toplumun hukukçuya gösterdiği saygıyla birlikte hukukçunun yüklendiği insani yükümlülükleri bir çeşit emir telakki ediyor ve Türk hukuk sisteminin yüzyıllar içindeki evrimini okuyucusuna sunuyor.