Türkiye toplumu bir Kasım 2000'de diğeri Şubat 2001'de yaşadığı iki ekonomik şokla tarihinin en derin ekonomik krizine girdi. İkinci Dünya Savaşı'nın karne yıllarını bile geride bırakan bir derinlikteydi kriz. İktisadi krizin alevi anında siyasi kültürel sosyal alanlara sıçradı ve topyekün bir kriz yaşandı. Krizin faturası gerçekten ağırdı. Ama zaten büyük uçurumlar barındıran toplumumuzda bu krizin faturası da hiç adil paylaşılmadı. Türkiye toplumu hiç tanımadığı yoksulluk ve yoksunluk biçimleriyle tanışırken toplumsal bir depresyon yaşadı. Dudruk yerde çıkmadı elbette kriz. Miadı doluş bir sermaye birikinin yerine yenisini koyma ihtiyacıydı krizi doğuran ve akabinde de enkazın külleri üstüne yeni birikim modelinin taşları döşenmeye başlandı. Ne kadar yeni bir başlangıç yapacağı ve kalıcılığı bilinmese de "yoksullaştırıcı bir dışa açılma" ile eski birikim modeli aşılmaya çalışılıyor.