Ses ve sessizlik. İki koridor arası geçiş mesafesinde yaşam için o en iyisi neyse insanlık için onu talep eden bir kalem ve herhangi bir şair ve okuru. Ne şair elçilik iddiasında ne de okur gereksiz bir beklentiye sahiptir. Okur her şeye açık olmalı çünkü şiir yüksek bir zekanın elle tutulur veri cetvelidir. Ruhun ve zekanın yaratıcılığın cinnet anının en bilinmedik labirentlere karanlık dehlizlere anlam vadilerine meçhul ve yıkıcı zamanlara uç çöllere bir çiy damlasının sırrına yaklaşma niyetinin dışa vurumudur.
Şair belki de hiçbirimizin fark etmediğimiz kadim Ekphrasis tekniğini kullanan kimsedir. İnsanlığın sorunlarına dertlerine nüfuz edebilme açığa çıkarma kabiliyetini gösteren varoluştur. Bütün bunlara göğüs germek ve de yaratmak hiç kolay değil hiçbir "şair" için kolay bir tercih değil. Tarihte "poéte maudit" (lanetli şair) damgasını yiyen dizelerinin bedelini canıyla ödeyen şair sayısı az değil.
Okur sadece şairin yüreğindeki termometreye dokunursa şiiri kavrayabilir yoksa Emil Cioran'ın ('Çürümenin Kitabı'nda) dediği gibi: "Her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında dünyadaki kötülük biraz daha artar."
Evet bir sesimiz olmalı sağır ve dilsiz olmanın ağır yükü her şeyi kırar döker bir ses olmalı sessizliğin ummanında boğulsa da. Furuğ'un dediği gibi "sadece ses kalıcıdır".