Alaçatı pek doğru olmasa da yöre halkınca bir Rum beldesi olarak bilinir. Her taş evinin kuşaklar boyu unutulmamış Rumlarla ilgili bir hikâyesi her ailesinin Rumlardan kalma kırık dökük birkaç parça eşyası vardır. Rumların Alaçatı'ya geliş gidişleri ise okyanus med cezirleri gibi abartıyla anlatılır. Alaçatılı "Kökler taş ev yasak aşk" romanı XIX. yüzyılın sonlarını da içine alan yakın tarihimizin özgünlüğünü yitirmemiş eşsiz mekânlarında geçer. Türk ve Rum iki ailenin aynı taş evde yaşadıkları acı tatlı olayları gerçekçi şekilde yalın bir dille anlatır.
Rum ailenin yaşam seviyesini yükseltmek amacıyla 1890 yılında Sakız Adası'ndan Alaçatı'ya gönüllü göçü; Boşnak ailenin Balkan Savaşlarından sonra hırçınlaşan Karadağlı çetelerin baskısından kurtulmak için ilk gemi kafilesiyle nüfusunun çoğu Rum olan Alaçatı'ya zorunlu yerleştirilmesi; Rumların I. Dünya Savaşı sırasında İttihat ve Terakki yönetimince Sakız Adası'na geri gönderilmeleri; Yunanlıların 15 Mayıs 1919'da Batı Anadolu'ya asker çıkararak Alaçatı'da Osmanlı yönetimine son vermeleri...
Ardından II. Dünya Savaşı günlerinde Sakız Adası'nın Alman uçaklarınca bombalanması sonucu Rumların can korkusuyla Türkiye'ye sığınmaları; yaşamları taş evde kesişen farklı kültürlerden iki gencin savaş koşullarında alevlenen yasak aşkları; Rum ailenin Kıbrıs ve İngiltere üzerinden yeni dünyaya göçüyle gelişen olaylar üzerine New Yorklu avukatın Alaçatı'da köklerini araması... Ülkenin yakın tarihine ışık tutup yöre halkınca anlatılan yaşanmış ve söylence olayları yansıtarak Türk-Yunan dostluğuna tanıklık eden ALAÇATILI "Kökler taş ev yasak aşk" akıllardan kolay silinmeyecek bir insanlık dramı.
Ege Denizi'nin mavi sularının niçin hep mavi kalması gerektiğinin hikâyesi.