İnsanı öldüren şey ölüm değil unutulmaktır. Ölenler unutulmadıkça ölüm onlara bir şey yapamaz. Şu da var ki ölünleri her an anmak onları aramızda saymak yaşamın gerçeğine aykırı... Aramızdan ayrılıp gidenler geride kalıcı yapıtlar bıraksalar bile unutulmak talihsizliğine uğrarlar çoğu zaman. Hele bizim gibi yazılı kültürü fazla gelişmemiş bir toplumda ölmek adıyla sanıyla toprağa karışmak anlamını taşır.
Felsefeci Hüseyin Batuhan yaşamının değişik evreleride yakınında bulunmuş insanları yalnızca sevgiyle anmakla kalmıyor yeryüzünde adeta onların adına birer çınar ağacı yeşertiyor; başka bir söyleyişle onları yazarak ölümsüzleştiriyor. Aile yakınlarından üniversite çevresine kadar yurt içinde ve yurt dışında tanıdığı yaşamı paylaştığı insanlarla ilgili acı tatlı anılarını tazeliyor. Sevdiklerini bize de sevdiriyor. Yetkin bir kalem adamı olarak kalıcı portreler çiziyor. Adlarını düşünce ve sanat dünyasından bildiğimiz Cavit Orhan Tütengil'den Macit Gökberk'e Arif Payaslıoğlu'ndan Arda Dankel'e Erdal Kunt'a Sevil Akdoğan'a Haldun Taner'e Zeyyat Selimoğlu'na Necati Cumalı'ya Şadi Çalık'a (ve daha nicesine) kadar birçok ünlüyü insan yönleriyle tanıma olanağını buluyoruz.
Bulut Yayınları Hüseyin Batuhan'ın anılarını içeren portreleri yayımlarken bu türe katkı sağladığının bilinci içinde.