Toplumsal bireyler olarak yansıttığımız folklorik kimliğimiz özünde binlerce yıllık seyahatini sürdüren atavik kültür intikallerimizdir. İnanç ve kültür yapıları ile biçimlenen değer yargıları yaşam felsefeleri gelenek ve görenekler; bilim sanat ve edebiyatın yeni yorumlarıyla her çağda bir takım analitik farklılıklar gösterse de bu süreçte en az değişime uğrayanlar atasözleri olmuştur. Bilgi ve deneyimi aktarma köprülerinden biri olan ve en sade biçimiyle kalıplaşmış ifadelerle öğüt verme sanatı şeklinde tanımlanan atasözleri farklı toplum insanlarının birbirlerini tanıma aracı olmaları dışında toplumlar arası dil etkileşimlerini gösteren bilimsel veriler olarak da değerlidir. Bu kitapta kimi kaynaklara göre dünya edebiyatında Aesop (Ezop) ve La Fontaine'e (Fonten) öncülük ettiği öne sürülen Kelile ve Dimne ya da orijinal metniyle Pañçatantra ile; Orhun Abideleri (VIII. Yy.) Kutadgu Bilig (XI. Yy.) Dîvân-ı Lûgati't-Türk (XI. Yy.) Kabusname (XI. Yy.) Oğuznameler (XIII. Yy.) Atabetü'l Hakayık (XIII. yy) Kitab-ı Atalar (XV. Yy.) Dede Korkut hikâyeleri (XV-XVI. Yy) çeşitli dönemlere ait yazmalar XV. yy'dan itibaren atasözleri ve deyimler içeren Dîvân Şiirleri XVI. yy'da kaleme alınan ve Türk şivelerinde ortaklık gösteren atasözleriyle Güvahi'nin Pend-nâme'si Nasreddin Hoca hikâyeleri Karacaoğlan şiirleri vb. Türk folklorüne ait eserlerde kayıtlı bulunan kimi örnekler seçilmiş ve aralarındaki paralellikler gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca XI. Yy'da Gazneli Mahmut'un Kuzey Hindistan'a yaptığı seferle başlayan ve 1857'deki İngiliz hâkimiyetine kadar devam eden Hindistan'daki Türk egemenliği sürecinin iki topluma ait atasözü paralelliklerine katkısı (birebir aynı ve benzer farklı ifadeyle semantik uyumlu daralma ve genişleme yanısıra en eski Türk kayıtları ile ortak) gösterilmeye çalışılmıştır. Hint masalları üzerinden gerçekleştiğini düşündüğümüz ilk varsayım masal kaynağının Hindistan olduğunu söyleyen Hindoloji görüşü ile de bir noktada örtüşmektedir ancak fabl ve atasözü örneklerinin Sümer edebiyatındaki erken dönem varlığı ve karşımıza çıkan birkaç ortak unsur ödünçlenme konusunda kadim Mezopotamya kültürünün de göz ardı edilemeyeceğini göstermektedir.
Yaşanmışlık ve tecrübe vaad eden kavranması ve benimsenmesi halinde nesilden nesile aktarılan bu yoğun anlamlı sözler hayatın her alanı ve duygu durumuna cevap verebilir. Eyuboğlu "Haberimiz bile olmadan kanımıza karışan bu sözler içinde insanı çileden çıkaracak kadar güzelleri ve acayipleri var." derken kimi atasözlerinin "Çok güvenme dostuna saman doldurur postuna." vb. insan fıtratına ters görüş içerebildiklerine de dikkat çekmiştir (Eyuboğlu 1987: 70'den Aktaran Çelik 1996: 24). Günümüz insanının pratikte sıklıkla karşılaşabileceği bu durum psikolojik analize tabii tutulsa muhtemelen kişinin dost vb. tanımlama hatasından kaynaklandığı görülecektir. Evirilmiş modern çağ insanı için kabul edilebilir değilse bile mevcudiyetini ve egemenliğini sürekli savaşarak şekillendirmek zorunda kalan geçmiş toplumların "kimseyi dost görememe duyguları" kuşkusuz anlaşılabilir bir durumdur. Bu ve benzeri söylemler atasözlerinin aynı zamanda bir toplumun genel yargılarının psikolojik geçmiş alt okumaları hususunda da bize veri sunar.