Kapitalist düzen içine sıkışan tüm zaafları ve zayıflıklarını saklayıp var olma çabası içinde olan Ömer'in hikâyesi apansız kendini evsiz kimsesiz ve çaresiz bir halde bulan Macide ile başlar.
Dönemin sözde aydınları arasında bulunsa da her daim kendini ve toplumu sorgulayan ekonomik ferahlık elde etmek isterken göstermesi gereken çabayı erteleyen genel kurallara uymaya çalışırken aslında bir yandan da bunlardan kaçmaya çalışan Ömer bu karmaşık düzenin tam ortasında bırakır Macide'yi. Çaresiz kalan genç kadın âşık olduğu adamın dünyasında kendine yer edinmeye çalışır.
Hayatın sıradanlığından şikâyet ederken kendini akışa kaptıran ve bundan kurtulmak için çabalamayan Ömer tüm suçu içindeki şeytana yükler. Bir kere kendini o şeytana teslim ettiğinde ise hayatı dönülmez yollara girerken onarılmaz yaralar açar. Ömer'i yolundan döndüremeyeceğini anlayan Macide içinse yapacak pek bir şey yoktur.
İlk kez 1939 yılında bir gazetede yayımlanan İçimizdeki Şeytan 1940 yılında kitap halini almıştır. Başta Almanca Bulgarca ve Rumence olmak üzere çeşitli dillere de çevrilmiştir.