"Ben onu hayatın en güzel yerlerine davet ettim o beni en karanlık odalarına bırakacak. Biz adil bir düzlem üzerine inşa etmiyoruz postmodern ilişkimizi."
"Geçmiş denen şey eski bayramlara benzemez. Çoğu zaman virüslüdür."
"Bilirsiniz en büyük haltlar vicdan kelimesinin altında yenir."
Uyandığında şehrin tamamını kaplamış bir beyazlık ve bu beyazlığın üzerinde hareket eden insanlar görmüştü Burak. İnsanlar mutlulukla ilgili çığlıklar atıyor yerde birikmiş o beyaz şeyleri birbirlerine fırlatıyorlardı. Dehşete düşmüştü. Televizyonu açtığında bu şeyin bir yağış biçimi olduğunu anladı. O da ne? Burak hayatındaki tüm kışları unutmuştu! Peki ölmek üzere olan insanların kısa süreli kankası olduğu hatırlamak istediği bir şey miydi?
Eşofmanlı ve çok düşünceli insanların yaşadığı bir toplumda ölüm üzerine düşünmek kolay iş değildi. İnsanı ölüme hazırlayacak bir kankası olsa fena olmaz mıydı? Burak iç sıkıntısının başkenti olan evlerinden bir daha dönemeyecek bir biçimde çıktığında başına bunların geleceğini bilmiyordu bilse ister miydi; o da muamma ama telefonu depresif insanların 900'lü hatlarına dönmüştü bile...
Kaan Burak Şen'in yüzünü absürd mizahın sonsuz dehlizlerine çevirdiği novellası sıradanlığın defterine dönüşü olmayan bir çentik atacak. Üşümenin ağlamanın ve yalnızlığın teknik birer mesele olarak algılandığı Hayatındaki Tüm Kışları Unutan Adam ikliminde geçmişinizi temize çekme fırsatı yakalayacaksınız!