"Şeyhimin asasını arıyorum ben. Doğu'dan gelip Batı'ya gidiyorum.
Asayı bulduğumda her şey biter. Asayı bulduğumda her şey başlar. O gün güneş dürülür yıldızlar kararır dağlar sökülür... O gün denizler kaynar gök kubbe yıkılır!
Asayı bulduğumda gökyüzündeki Avcı yere düşer Sahra'nın kumları sulara karışır ve yedi iklim yok olur gider!
Bu arayışta çok kişiyle karşılaştım. Bir asanın izinde neler gördüm!
Cansız toprakta canı uçsuz bucaksız uçurumlarda hayatı gördüm. Yaşadığını sandıklarımızın cesetlerini gördüm.
Ben Yunus. Şeyhinin asasını arayan bir garip gezgin."
İşte böyle başlıyor Âşık Yunus'un şiirsel romanı. Çocukluğundan başlayıp Hacı Bektaş'ın dergahına oradan Taptuk Şeyh'in kapısına uzanan yarı masalsı yarı efsanevi ama hepten hakiki hakikatin peşindeki yolculuğu...
Bir gün bir çobanla bir gün bir alimle bazan da bir mezarcıyla karşılaşmasının sırlı hikâyesi... Hakikâtin keşfinin peşinde bir hayatın ilk halleri...
Sekiz asır öncesinden günümüze yankılanan bir sesin kendini ve kainatı keşfi...
Yunus'un hikâyesi usta tarihi romancı Beyazıt Akman tarafından uzun bir araştırmayla ilk defa parça parça Osman romanlarında yayınlanmış okurlar tarafından büyük beğeni toplamıştı. Akman okurlarının yoğun isteği üzerine bu bölümleri ilk defa tek bir kitap halinde yeniden düzenleyerek romanlaştırdı ve okunduktan yıllar sonra bile sesi kulağınızda çınlayacak bir Yunus Emre romanı ortaya çıktı.