"Sultan Mehmed... otağdan çıktığında güneş doğmamıştı henüz... yıkıntıların arasından gökyüzüne baktı. Yıldızlar kaybolmak üzereydiler. Birden ağarmaya başlayan gökyüzünde bir yıldızın kaydığını gördü. Bizans'ın sonunu haber veriyordu belki de."
"- Ben ölmeden tez bitir romanını! diyen bir sesle irkildim. Deniz'di. Kalkıp masama gelmişti bile.
- Romanını bitirmekte çok acele etme diye fısıldadı şaka söylüyorum.
- Boğazkesen'i bitirmem gerek.
- Önce beni bitirsen... Dokunmadığın keşfetmediğin daha nice yerler var bedenimde.
Kalem tutan elimi tuttu çıplak göğüslerine doğru bastırıp..."
Boğazkesen'de özlem aşktan daha mı şiddetli acaba? Orası belli değil çünkü romancının hiç beklemediği bir anda karşısına çıkan esin perisi Deniz alev alev bir görünümün demirini atıyor şimdiki zamana; öyle bir görünüm ki parıltısı göz kamaştırıyor bir o kadar da zarar veriyor.
- Philippe-Jean Catinchi Le Monde-
Nedim Gürsel yalın bir tarih resmi çizmemiş tersine postmodern bir biçimde romanın oluşumunu romanın içine katmıştır. Kitap sıcak bir yaz günü İstanbul'da başlar. Anlatıcı Boğaz'da bir villada polis tarafından aranan bir terörist kadını saklamaktadır. geçirdiği bir aşk nöbeti sırasında sevdiği kadını öldürür; böylece Marcel Proust'un romanın başlangıcında yer alan satırlarında belirtildiği gibi Mehmed'in izinden gitmiş olur.
-Hans Christoph Buch Die Zeit-