Tasavvuf tarihine baktığımızda bazı sûfîlerin kendi dönemlerinde değerlerinin bilinmeyip vefatlarından sonra kıymetlerinin anlaşıldığını; bazılarının hayatta iken değerlerinin anlaşıldığını ancak öldükten sonra unutulduklarını görürüz. Bununla birlikte bir kısmının ise hem hayatlarında iken hem de vefatlarından sonra kıymetlerinin bilindikleri ve unutulmadıkları bir gerçektir. Seyyid Mehmed Emin Kerkûkî sözleri görüşleri yetiştirdikleri ve kurduğu tekke ile kendi dönemine damgasını vuran sonraki asırlara da feyzini ulaştıran muhterem bir zattır. Özellikle mürşidi Mehmed Âgâh Efendi'den tevarüs ettiği mesnevîhânlık geleneğini sürdürmüş ve Hoca Neşet Hoca Hüsameddin Ali Behcet Efendi gibi halifeleri vasıtasıyla bu geleneği sonraki nesillere aktarmıştır.
Mehmed Emin Kerkükî hazretlerinin ruhaniyetinin cezbesine kapılan Hüseyin Vassâf Sefîne-i Evliyâ isimli eserinde şeyhe karşı hissettiklerini şöyle dile getirmektedir: "Kalb-i fakîranemde Hazreti Emin'e öyle bir inzicâb-ı küllî vardır ki onu lisân-ı kâl ile tarife kudret-yâb olamam. Yetiştirdiği zevatın her birinin tercüme-i hâlini yazarken onun kudret-i ilmiyye ve irfâniyyesi aklımın mâ-verâsına çıkmıştır. Öyle bir muhabbet-i kâmile ile meczûbuyum ki hergün her dakika kalbime hâtırası zînet-efzâdır. Kabr-i enverlerini ziyaret şerefine mazhar olduğum zaman ziyadesiyle münbasıt olmuş idim. Nesîm-i feyzi daima kalb-i fakirânemi ihtizâza getirir. Emin Efendi hazretleri cidden eâzım-ı evliyaullahtandır. Rütbe-i ârifânelerinin ulviyetini insan takdirden âciz kalır. Hulefâ-yı kirâmının her biri bir hazîne-i ma'rifet-i ilâhiyyedir. O hazinenin menbaındaki zenginliği düşündükçe cenâb-ı Emin'e hürmetim artıyor."