Mezopotamya'nın uçsuz bucaksız düzlüğünde kıpkızıl bir kum bulutu deli fırtınaların eşliğinde Dicle vadisinin küçük bir köyüne doğru amansızca durmadan esiyordu. Fırtınalar kurumakta olan dut ağaçlarının yapraklarından eşsiz kukuları etrafa saçıyordu. Serçeler kerpiç evlerin çatısında kurulmuş yuvalarına teker teker uçup korunmaya çalışıyordu. Bu amansız gelen fırtınalardan Dünyanın kurulduğu andan itibaren durmadan tüm ihtişamıyla akan Dicle nehri kadim Diyarbakır ovasında nazlı nazlı ilerleyip durmadan bir şiirin en acıklı dizeleri gibi kıvrıla kıvrıla kum fırtınasının ortasından süzülmeye devam edip güneyin çorak topraklarına doğru ilerliyordu.