Baloda bir ses: "Paşam bu inkılabın kurbanları yalnız biz miyiz?"
Opera ve Balo medeniyetin Batının temsili ışık artık oradan
yükselecek dansa ayakuçlarına dikkat!
Reşat Nuri Güntekin bir dönemin romancısı ve kayıtçısı. Bugünden bakıp onu salt Çalıkuşu ile değerlendirmek hatırlamak haksızlık olur. Cumhuriyet'in ilk yıllarını Türkiye'yi evvelden tahayyül etmiş
idealize edilmiş kahramanlarla somut Anadolu gerçeğini hikâyelerine
defterlerine düşmüştür. İnkılaba tüm kalbiyle inanmış fakat iktidar makamında yanlış bir muktedir gördüğünde bunu söylemekten kaçınmamış bilakis abartarak istiklâl mahkemelerini yağlı urganı
yüzlere çalmıştır. Reşat Nuri Güntekin: Kimliğinde Osmanlı harfli mahcup. Şemsiyesi'ni Cumhuriyet tarafına açanlardan.
Operada Mücellâ Suzan Güntekin romancılığının bilinmeyen
ıskalanan görmezden gelinen tarihini okuma denemesi.
"Cumhuriyet yönünü Batı'ya çevirdiğinde sanatta da Batı ağırlık kazanmaya başladı. Opera da bu sanat dallarının başını çekiyordu. Oysa inkılapların merkezi olan başkentte operanın sadece "meydanı" var. Bu meydandaki performanslar ise alaturka ve fokstrottan ibaret. Operanın olduğu yerde 'Primadonna' denen bir kadın olacak ama onun da primadonnalık ile pek bir alakası yok. Opera namına bildiği hiçbir şey olmadığı gibi adını da değiştirmiş; Gülsüm yerine sahneye daha Garplı bir isim olan Mücellâ Suzan olarak çıkmayı tercih etmiştir. Bu biraz da Türkiye Cumhuriyeti'nin Batılılaşma macerasını ele alır. 'Yanlış Batılılaşma' Reşat Nuri'nin birçok romanında dile getirdiği eleştirdiği konuların başında gelir. Bir Kadın Düşmanı'nda Sârâ'nın mektupları Yaprak Dökümü'nde Ali Rıza Bey'in evi Yeşil Gece'nin sonunda Şahin Hoca'nın başına gelenler Gökyüzü'nde Sevim'in hastalığı için medet umulan Mayangalar..."