Gülsün yorganını öyle çekiştirmişti ki Kadir kımıldayıp homurdanınca kendine geldi. Sıkıca tutunduğu şey tahta değil yorgandı ama elleri acımış bütün vücudu soğuk suda beklemiş gibi üşümüştü. Yarı uykulu yarı uyanık hayal ile rüya arasında bir yerlerdeydi.
Fulya'nın popüler bilim dergilerinde okuduğu bir araştırmayı hatırladı. Suyun içinde deri hücreleri yaklaşık yirmi dakikada açılıyor ve parmaklar buruşuyordu. Buruşmuş parmakların maddeyi tutması da kolaylaşıyordu. Su; parmaklarını yirmi dakikada sudan sebeplerle yaşadığı şiddet de beynini yirmi yılda uyuşturmuştu işte.
Kuruyan boğazından nefes geçmiyor ciğerlerine su kaçmış gibi öksürmek istiyordu. Kalktı koca bir bardak suyu göğsüne döke döke içti. Salona geçti. Kafası yemek kitabının arasında sakladığı şu kanun metnine takılmıştı. Açıp baktı uykulu gözlerle; bir şey aradı. Tahtaya tutunma fikri nereden gelmişti aklına hatırlamaya çalıştı. Yirmibeşinci madde meşru savunma diye bir şeyler söylüyordu sanki kendisine.
Rüyası yarım kalmıştı kâbus demek daha doğru idi. Mahkemeyi zihninde yaratıp filmi tamamladı.
"Hâkim Bey" dedi. "Ben zaten yirmi yıl işkence çektim diye karşınızdayım. Siz bana ilave bir yirmi yıllık ceza veriyorsunuz. Çektiğime saymanız gerekmez mi? İnsan suçunun cezasını biri peşin biri vadeli olarak iki kez çeker mi? Bu Allah'tan reva mı adalet bu mu?"