Herkesin başkası için ne derin bir gizlilik esrar taşıması üzerinde düşünülecek bir konudur doğrusu. Büyük bir kente girdiğim zaman o kara kara ev kümelerinden her birinin sırrını içinde sakladığını düşünmek ne güzel şeydir. Her evdeki odalardan her biri de sırrını gizler oralarda yaşayan yüz binlerce göğüste çarpan her kalbin de kendine en yakın olan kalpten bile gizlediği bir sır vardır. Bunlarda kötü bir anlam ölümün kendisi bile bulunabilir. Pek sevdiğim okumayı boşuna umduğum şu sevgili kitabın yapraklarını artık çeviremiyorum. Şu dipsiz suyun derinliklerine de artık bakamıyorum. Birer anlık ışıklar onu aydınlatır gibi olduğu zamanlar orada definelerin daha başka şeylerin suya gömülmüş olduklarını görür gibi olurdum. Daha bir sayfa okur okumaz kitabın hızla sonsuzluğa kadar kapatılması kararlaştırılmıştı. Suyun da üzerinde ışık oynaşırken erimez bir buzla örtülmesi kararlaştırılmıştı; ben de her şeyden habersiz kıyıda duruyordum. Arkadaşım öldü komşum öldü aşkım ruhumun sevgilisi öldü; işte hep bir tek kişide kalan o kaskatı ölümsüz sırrı ben de yaşamımın sonuna kadar içimde saklayacağım. Bu kentin geçtiğim mezarlıklarından birinde iç dünyaları bakımından orada yatanların bana benim de onlara göründüğümden daha sırrına erilmez bir ölü var mı?