Selametler Kasabası'na sonbaharın son günlerinde elinde küçük yıllardır kullanıldığı belli soluk yeşil renkte valiz olan takım elbiseli bir adam geldi. İlk başta İstasyon Kahvesi'nde oturan ve uzaktan bakıldığında dev bir bıyığın düz ya da kıvırcık kırçıllı parçalarından biri gibi görünen kasketli adamlara göre bu çok sıradan alışılmış bir durumdu. Anadolu'nun ücra köşelerinden biri sayılan bu kasabanın ortasından dev bir yılan kıvraklığıyla geçen kara trenden oturmaktan beli kırılmış bacakları uyuşmuş yolcular soluklanmak bir şeyler yemek ya da bir cigara tüttürmek için inerlerdi. Selametler Kasabası'ndan yalnızca yolcu değil hiç görmedikleri şehirlere demir çimento yahut canlı hayvan taşıyan yük trenleri de geçerdi. Bunlar çok gerekli olmadıkça durmazlardı. Yolcu taşıyan trenler istasyona geldiğinde soluklanmak için inen yolcular bir şeyler yiyip içtikten sonra caddelerini sokaklarını insanlarını bildikleri yerlere gitmek için tekrar binerlerdi.