Anadolu'nun küçük ve turistik bir kıyı kabasında kadın arkadaşlarıyla yaptığı tatil sırasında orta yaş üstü çok etkileyici bir kadın olan Eti ile birlikte kısa ve gizemli bir yolculuğa çıkan İstanbullu Elif için artık hiçbir şey eskisi olmayacaktır. Anadolu'nun en güzel antik kentlerinden Sagalassos'a yaptıkları bu kısa yolculukta İngiltere'den gelmiş olan Eti arkeolog olan babasının çalışmalarını baz alarak genç kadına hiç bilmediği tarih kitap ve çalışmalarında da yer almamış gizemli bir uygarlık olan Luvilerden bahseder. Bazı ileri teknoloji DNA uygulamaları sonucu bu uygarlığın Anadolu'nun gerçek halkı kendisinin ve hatta Elif'in de bu uygarlığın devamı olduğunu söyler. Sır dolu konuşmalarla daha da meraklanan Elif günlük hayatın içinde bir vaha bulmuş gibidir.
Elif İstanbul'a ve çok bunaldığı Plaza hayatına döner. Çok da mutlu olmadığı ama kendini sürdürmeye ikna ettiği ilişkisi de evliliğe gitmektedir. Çok sıkıntılı dönemlerinde İngiltere'deki Eti'den birkaç mesaj alır ve özellikle Luviler hakkında nasıl daha fazla bilgi alabileceğini sorar. Kadın mesajlarında onu bir konferansa yönlendirir ama kendisinden kimseye bahsetmemesini tembihler. Hem iş hem de özel hayatında bunaldığı bir dönem her şeyi bırakır ve birikmiş parasını kullanarak İngiltere'nin küçük ve hoş bir şehrindeki bu seminer programlarına katılır. Burada kaldığı dönemde bir profesör ile tanışır ve çok etkilenir. Fakat Türkiye'deki ilişkisi belirgin bir duruma girmemiştir. Profesör kuzeyde yaşadığı şehrine döner genç kadın da İstanbul'a dönme hazırlıkları yapar. Bu arada profesörden gelen bir mesajla ondan iş teklifi alır.
Elif İstanbul'daki rutin hırsı insanî güdülerin önüne geçmiş insanlarla çevrili iş hayatına ve ruhuna iyi gelmeyen ilişkisine mi dönecektir yoksa belirsizliklerle dolu ama heyecanlı gizemli Luvilerin ve çekici Profesörün izinde bilinmeyene doğru mu ilerleyecektir?
Gel gel... Elif gel...
Elif bir mısır tarlasının içerisinde bir o yöne bir bu yöne dönerek ilerliyordu.
Sanki bir güç tarafından sürükleniyor hatta çekiliyordu..
O ilerlerken tarla eski taşlardan oluşan duvarlara dönüşmüştü. Bu ne zaman olmuştu? İleride bir heykel gördü. Yaklaştıkça bunun arkası dönük bir siluet olduğunu anladı. Kollarını önünde kavuşturmuş kıpırdamadan duruyordu. Başında uzun ve gösterişli bir başlık vardı...
İstemsiz yaklaşmaya devam ederken kalp atışlarını duydu ağzını açtı ama sesi çıkmadı. Korku ve heyecan içerisindeyken siluet döndü. Altın bir başlık içindeki yüzü bir anda tanıdı. Yemyeşil gözleriyle ateş gibi bakan Eti'ydi bu...
Biz LUVİ'leriz... ANADOLU'NUN gerçek halkı ATA'ların... Bul bizi Elif bul...
Kalp düşünür Elif hem de sağlam düşünür...
Küçüklüğümüzde onu rehber alsak da yaşımız ilerledikçe aklımıza kulak veririz ...
Olgunlaştığımızı düşünerek kalbimizin değil aklımızın aklına uyarız
Oysa bizi koruyacak ve ışığa götürecek olan
Kalbimizin bilgeliğini rehber edinen aklımızın gücüdür...