Bir sabah uyandığınızda şu an olduğunuz kişi olmadığınızı hayal edin. Bambaşka bir şehirde yaşıyorsunuz. Bambaşka bir işle uğraşıyorsunuz ve fiziksel olarak şu anki görünümünüzden biraz farklısınız.
On bir sene arayla meydana gelmiş iki trafik kazasını düşünün. Bu kazalar sonucunda şekillenen "olası" hayatlarınızı üç kadın ve üç erkeğin paralel olarak kendince yaşadığını. Daha da çetrefillisi hayatınızın olmuş gelecek ile olacak geçmiş arasında kaldığını. Nereye kadar kader nereye kadar tercih diye sorguladığınızı.
Genç bir doktorun kendi elleriyle ailesinin geleceğini ve sizin kaderinizi çizdiğini düşünün. Birden büyüyorsunuz ve bir olasılığı yaşıyorsunuz. Ne tuhaf olurdu değil mi siz insan kaynakları şefiyken babanızın dizinin dibinde; olası hayatlarınızda içi baba özlemiyle yanıp tutuşan bir hayat kadını ya da evlilik danışmanı olduğunuzu bilmek. Veya doktor ya da mühendis olabilecekken sıradan bir fabrika işçisi olarak yaşamınızı sürdürmek.
Oysa ki siz aynı sizsiniz farklı olan ise başınıza gelenler. Sadece bilmiyorsunuz ve gelişigüzel birbirinize denk geliyorsunuz. Dibe batıyorsunuz yukarı çıkıyorsunuz ve tekrar dibe batıyorsunuz. En nihayetinde ise kendinize kaçıyorsunuz. Aynı bu romanda olduğu gibi...