İnsanlık tarihinde dünyadaki mücadelenin milletler arasında cereyan ettiği ve etmekte olduğu dikkate alındığında; bu mücadelede tarihin en eski öznesinin Türkler olduğu hemen herkesçe bilinmektedir. Türklerin tarihi açısından bunun idrakinde olan insan az olmamakla beraber sayıları çok da değildir. Bu mücadelede Türkün varlığını aradaki ince çizgide tutabilmek Türklüğü yeniden tarihin varlık alanına sokmak ve Türklüğü bir bütün olarak kavramak Bilge Kağan'dan Mustafa Kemal'e kadar çok nadir faniye nasip olmuş bir durumdur. Elçi Bey yakın dönem Türk tarihinde bunun en uç örneğini oluşturan nadir insanlardan biridir. AncakElçi Bey için bundan daha da önemlisi Tanrı'nın yarattığı her kula daha doğuştan bahşettiği hürriyetin başkaları tarafından gaspedilmesi karşısında gösterdiği yaradılışı hiçbir şeye feda etmeden bir peygamber edasıyla bütün zalimlere karşı haykırması ve ilahi emri hatırlatmasıdır. Bu yönüyle Elçi Bey bütün zulüm düzenleri karşısında hürriyet ve bağımsızlığın Hak nazarında "Azatlık elçisi"dir.
Elçi Bey ebediyete intikal etmiş olmasına rağmen onun yaktığı meşalenin elden ele taşınarak sönmemesi ve ebediyyen yaşaması için kendisiyle bir şekilde yolları kesişen kişilerin kaleminden Elçi Bey için "Azatlık"ın ne anlam ifade ettiğini anlamak önemli ola gerektir.