Çocukluk yıllarımdaki yaşadığım o güzel ve berrak anılarımın; benim yaşantımın tüm sahfasına olumlu olarak yansıdığını ve bana katkısının muazzam olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim... Son derece inançlı ve dindar bir ailenin kültür yapısı içinde büyüdüm...
Kişiliğimin şekilmesinde Anadolu Türk kültürünün payı oldukça güçlüdür...
Büyüdüğüm ve serpildiğim evimizin o bahçesinde ben neler öğrenmedim ki?.. Dürüstlüğü paylaşmayı umutlu olmayı şükretmeyi ne olursa olsun gülümsemeyi karşılıksız sevmeyi velhasılı kelam bizi biz yapan bütün o güzel değerleri ben işte o küçük ama sevimli bahçede öğrendim... İçselleştirdim... Yani Meryem oldum... Tamama erdim...
İşte o küçük ve büyülü bahçenin benim hayatıma kattığı en önemli değerlerin başında 'Yapmacıksız ve sade bir hayat' anlayışı oldu... Evet; yapmacıksız samimi ve sade bir hayat anlayışını ta o zamanlardan beri benimsemişimdir... Çok aşırı lüks bir hayat ve sınırsız tüketim anlayışına oldum olası pek sıcak bakmamışımdır... İçsel huzurun sadelikte olduğuna inananlardanım...
En sevdiğim meşgale ise doğa ile iç içe olmaktır... Doğa bende o kadar büyük bir etki yapıyor ki bunu kelimelerle anlatmak imkansız gibi bir şey... Hele hele çiçeklere dokunmak çimenler üzerinde yürümek kuşların cıvılıtısına kulak kabartmak ormanlarda ağaçlara selam
vermek inanılmaz muhteşem bir hadisedir... Bana göre doğayı anlayan insan; kendisini de çok daha yakından tanımaya başlar...
Zaten tüm amaç da bu 'Kendi bilme/tanıma' olayı değil midir? Ee peki insan kendisini nerede daha iyi tanıyabilir? Nerede kendisi ile baş başa kalıp içsel sesi ile diyaloga geçebilir? Tabii ki doğanın içinde olmak bir insana inanılmaz huzur verir... Huzur da insanın gerçek sessizliği ile meydan gelir... Bu da ancak doğanın o muhteşem sessziliğine teslim olduğunuzda ortaya çıkar...