Tasavvuf kalbin mâsivâdan arındırılması ve kâmil insan olma yolu olarak tarif edilebilir. Tarîkatların da bu faâliyetlerin icrâsı için tarihî süreç içerisinde ortaya çıkmış sosyal yapılar olduğu söylenebilir.
İslam dünyâsında XIV. asırda zuhûr eden tarîkatlardan birisi Bahâeddin-i Nakşibend'e nispetle "Nakşibendiyye" diye isimlendirilen tarîkattır. Osmanlı Devleti'nde Nakşibendiyye gerek devlet yöneticileri gerekse ulemâdan gördüğü rağbetle çabuk yayılma imkânı bulmuştur. Ancak Osmanlı'nın en etkin tarîkatı haline gelmesi XIX. yüzyılda Hâlid-i Bağdâdî'ye nispetle Hâlidiyye diye adlandırılan Nakşibendî kolu ile olmuştur.
Bu çalışma XIX. yüzyıl Konya'sında neşr-i ilm ve irfân ile hayat sürmüş olan Nakşî-Hâlidî şeyhi Muhammed Bahâeddin el-Bozkırî'yi (ö. 1324/1906) ve Nakşîliğe dâir yazmış olduğu Îkāzu'n-Nâimîn ve Tenbîhü'l-Mukallidîn adlı eserini konu edinmektedir.