"Bu bahçıvan ağaya yağcılık eder köylülere düşmanca bakardı. Bu yüzden bahçıvanın eline düştüğüme de üzülüyordum.
O yıl çiçeklerimin birazı dökülmüş on on beş tane şeftali vermiştim. Ama onların payına düşeceğini düşündükçe kan ağladım. Polat ile Sahip Ali ekmişti beni. Bakmış yetiştirmişlerdi. Şeftalilerim onların hakkıydı. Emek veren ürünü alır sözünü hiç unutmayacağım. Öyleyse bir şey yapmalıydım. Bunu da düşüne düşüne buldum.
O günden sonra çiçeklerimi meyveye dönmeden dökmeye başladım. Meyvelerimi hak eden yemeyeceğine göre el koyan da yemesin. Bahçıvanın aklı da benim meyvelerimdeydi. Çiçeklerimi dökmemi yerimin kötü olduğuna yoruyordu.
Gelecek yıl yerini değiştiririm dedi. İyi beslenir iri ve güzel şeftaliler verirsin.
Ertesi yıl kış uykusundan uyanınca köklerimin durumunun değiştiğini kimisinin kuruduğunu kimisinin koptuğunu hissettim. Ama sağlam köklerim yeni toprağıma işlemiş beni besleyecek biçimde gelişmişti. Yeni kökler salmıştım. Anamın yanındaydım. Aklımın ermediği bir şeyle karşılaşırsam ona danışabilirdim. İşte o gün bu gündür yaşıyorum ama meyve vermiyorum. Bahçıvan bir tek şeftalimi tadamadı daha tadamayacak da.
Ona baş eğmeyeceğim ister korkutsun ister kessin!"