Türkiye'de "komünizm ve sol korkusu" çok etkili olmuştur. Bu korku yüzünden Cumhuriyet'in en önemli projesi olan "Köy Enstitüleri"nin önü kesilmiştir. Bu da ülkemizin "gelişmekte olan ülkeler" konumunda dönenip durmasına ve "gelişmiş ülkeler" düzeyine bir türlü erişememesine sebep olmuştur. Gariptir ki bu korku yüzünden bazı illerimizde "sola dönüş yasağı" gibi trafik kuralı bile getirilmiştir! Bu arada her "sol" "komünizm"le özdeşleştirilmiştir. Dolayısıyla "sol"un bütün renkleri öcü olarak görülmüş ve gösterilmiştir. "Sol" milliyetçilikten/yurtseverlikten ve dinsel değerlerden uzakmış gibi sunulmuştur. "Sol" özellikle "ateistlik" ve "deistlik" bağlamında ele alınmıştır. "Sağ" siyasetçiler "solu din düşmanı gösterme" konusunda çok başarılı olmuşlardır. Ama "sağ" siyasetçilerin bu başarısı ülkemizin ilerlemesinin önünde büyük bir set oluşturmuştur. Sovyet Devrimi sonrasında "komünizm korkusu" ile başlayan ülkemizin NATO'ya girişinden sonra ise "komünizm ve sol korkusu" olarak devam eden bu süreç bütün kötülüklerin kaynağını oluşturmuştur. "Sol düşmanlığı"nın ülkemizdeki mimarlığını ise Amerika yapmıştır. Amerika ve "derin devlet" içinde yer alan yerli işbirlikçileri "sol"u etkisiz hâle getirmek için de katliam dâhil her yola başvurmuştur. "Sol karşıtlığı" yaşandığı süreç içinde ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyine erişme hedefine büyük bir darbe vurmuştur.
Süleyman Yağız bu kitabında bu kötülükleri ve kötülüklerin günümüze kadar yansıyan sonuçlarını anlatıyor. |
Yağız bunları anlatırken Amerikan Yardım Kuruluşu (JUSMAT) ve ülkemizdeki "kontrgerilla" yapılanmasıyla ilgili bilgiler veriyor. Yağız ayrıca "Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)" ve ülkemize de yansıyan "Ilımlı İslâm"la ilgili süreci "Siyasal İslâm"ın ahlâkî açıdan iflasını ve Amerika'nın güdümünde "gladyo" görevi yapan FETÖ'nün "Ergenekon" adı altındaki kumpasını da anlatıyor.