İnsanın belirtisi öz yapısını şu fizik yapısıyla dışarı sunmasıdır. Yani insanlık insan sıfatıyla yaşamak mecburiyetindedir. İnsan sıfatıyla yaratılış maksadına uygun yaşamazsa sıkıntıya girer mutsuz ve huzursuz olur. Yani insan ya kendi öz yapısına uyar maddi âlemi sevk ve idare eder ya da öz yapısına uymaz maddi âlemin bir yerine kul olur bunalımdan çıkamaz.
Öz yapımızı ne tanıyoruz ne inanıyoruz ne de ona dayanıyoruz. Eğer bir insanda acizlik zavallılık pısırıklık muhtaçlık varsa bu insanın öz yapısıyla ilgili değil. Peki niye böyleyiz? Hepimizi uyutmuşlar böyle yetiştirmişler. Vasıfsız kişiliksiz yeteneksiz tipler olmuşuz. Bu tipler arasında da birbirimizle kötülük yarışı yaparak "Ben biraz daha iyiyim" gibi zavallı hale düşmüşüz. Şimdi de bu bunalımdan kurtulmamız lazım. Bizim elli senelik tecrübemize göre insanın bunalımdan kurtulması çok kolay. Eğer iyi bir hedef tutarsa onun da iddia ve gayretine düşerse hele hele onun bir de yarışına girerse tamamdır. Hem kendine faydası olur hem milletine vatanına dünyaya her şeye faydası olur.
İnsan bir yumak gibi iç içedir. Bir yumağın dolanması gibi. En dışta görünen maddeler var. Ondan sonra insan gövdesi var. İnsan gövdesi tüm maddelerin özüdür. Ondan sonra duyular var. Tatma dokunma görme işitme koklama. Sonra içe geçiyorsun duygusallık var. Mahlûk yapının arzuları diyelim ona. Mesela kızmak bağırmak ağlamak üzülmek... Bunlar hep duyguya ait meseleler. Daha içeride duyumsallık var. Duyum nedir? Yücelik şahanelik şeref haysiyet onur vakar vatan millet aile... Bunlar da 54 tane insana ait duyumlardır. Bir de onun altında beş temel güdüm var. Bakın hepsi iç içe. Görünen-görünmeyen bilinen-bilinmeyen her şeyiyle insan.