Çıkara odaklanan 'beşer'in değer yüklü 'insan'a dönüşme sürecinde kat ettiği mesafe hakkaniyet bilincinde ve hakkın elinden tutma davranışında ulaştığı seviyeyle ölçülür. Hak sahibi ile hakkı gasp edeni ayırt etmek insanın doğuştan getirdiği yetenekleriyle başarabildiği bir merhaledir. Ancak insanlık haysiyetini koruyabilmek için bu kadarı yeterli olmayıp zalimin haksızlığını dile getirme ve mazlumun hakkını savunma erdemini de gösterebilmek gerekir.
Mütefekkir şairimiz Mehmet Âkif insanlığın hakşinaslık ödevini "Âsım" şiirinde pek veciz ifade etmiştir:
"Hâlık'ın nâmütenâhî adı var en başı: Hak.
Ne büyük şey kul için hakkın elinden tutmak!
Başta îmân-ı hakîkî geliyor sonra salâh
Sonra hak sonra sebat. İşte kuzum insanlık...
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim.
Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım.
Çiğnerim çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım!"
Mevcut nakıs insan hakları belgeleriyle yetinmemeye insan haklarını yeniden düşünmeye hakkaniyet duygusunu yüceltmeye ve hak ihlallerine el birliğiyle mâni olmaya dikkat çeken bu eser ihlaller karşısında adil şahitlik yapmak suretiyle zalimin zulmüne ortak olmayı reddetmeye ve en yakınlarımız aleyhine bile olsa adaletten şaşmamaya çağırmaktadır.
İstisnasız bütün insanlığı kuşatan hakkaniyeti ve adaleti içselleştirmiş yeni bir 'Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi' hazırlamak özellikle Müslüman aydınların önünde ertelenemez bir görev olarak durmaktadır.